Startup dergisi, yaptığı yıllık StartupClub oylaması ile, beni Türkiye Girişimcilik Ekosistemi’nin en etkili 5 liderinden birisi (hatta ikincisi) seçti. Efsane girişimci ve yatırımcılarla aynı listeyi paylaşmaktan çok mutluyum. Dergi, bu sayısına hazırlık için bir takım sorular sorup yanıtlar almıştı. Derginin basılı sayısına girmemiş olsa da, soruları ve yanıtlarımı burada paylaşmak istedim.

• Ekosistemi değer yaratmada en çok etkileyen isim olarak gösterilmenizin sizce nedenleri neler? Bu anlamda size en çok gurur veren etkinizin, başarılarınızın, yaklaşımınızın ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Yaklaşık 25 yıldır girişimcilik ortamındayım. Bu yıllar boyunca, oluşan ve büyüyen girişimcilik ekosisteminde girişimci, müşteri, kurumsal firma yöneticisi, yatırımcı, koç ve mentor gibi pek çok farklı rolde bulundum. Böylece masanın her tarafını deneyimleme imkanım oldu. Bu süreçte, bir teknoloji girişimi kurdum, bunu hizmet şirketinden, hızlı büyüyebilecek bir ürün şirketine dönüştürdüm. Yatırım aldım, işi büyüttüm. Sonra beklenmedik bir ekonomik krizde battım. Batan girişimimi pivot edip kriz geçince yeniden kurdum. Bu sefer işi daha da büyüttüm, sattım. Kazandığım parayla melek yatırım yaptım. Büyük kurumsal firmalarda iş geliştirme ve girişimcilikle ilgili rollerde yönetici olarak çalıştım. Akademisyen olarak girişimcilik ekosisteminin niteliği ve işleyişi ile ilgili araştırmalar yaptım. Halen de doktora öğrencilerimle birlikte bu alanda önemli araştırmalar yapmaya devam ediyoruz.


Son yıllarda melek yatırımcılarla girişimcileri bir çok defa bir araya getirdim. Aralarındaki anlaşmazlıkları çözmelerine, yatırım sözleşmelerinde çıkarlarını ortaklaştırmalarına katkılarım oldu. Filiz girişim (startup) işinin finansal mekaniğini bilmeyen erken dönem yatırımcıların girişimlerin büyümesine engel olan, yüksek oranda hisse almak, girişimi kontrol etmek gibi alışkanlıklarını değiştirmeleri için girişimcilerle birlikte mücadele ettim. Türkiye’nin önde gelen bir kuluçka merkezini neredeyse sıfırdan dünyanın sayılı kuluçka merkezlerinden birisi konumuna ulaşmasına kadar Türkiye’nin en nitelikli ekiplerinden biriyle birlikte geliştirdim. Sonuçta bu 25 yıl içerisinde yüzler, hatta binler mertebesinde girişime çeşitli şekillerde dokunma imkanım oldu. Girişimcilik ekosisteminin oluşup gelişmesi sürecinde, “-mış gibi yapmadan sahici olmak” ve “her durumda girişimcinin çıkarından yana durmak” anlayışlarını hep hayata geçirmeye çalıştım. Sanıyorum ve umuyorum ki, bu yaklaşımlar karşılaştığım girişimci ve yatırımcıların önemli bir kısmında da yankı buldu.


• Türkiye’de startup ekosisteminin bugün içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye tarihsel olarak sermaye birikimi sorunu ve tasarruf açığı olan, kalkınmasını borçlanarak finanse eden, köyden kente göçe dayalı kentleşme ile üretim ve tüketimi artırarak büyümüş bir ülke. Dönemsel olarak önemli büyüme grafikleri çizen bir ülkeyiz ancak uluslararası sermaye ülkemizde uzun yerine daha çok kısa vadeli yatırımlarda ve geleneksel endüstrilerde pozisyon almayı tercih ediyor.


Dolayısıyla, İstanbul’un girişimcilik ekosistemi ile, misal, Berlin’in girişimcilik ekosistemi aynı sürede gelişmiş olsa da Berlin’de çok daha fazla uluslararası yatırımcı olduğunu, bunların yanı sıra Alman ve diğer Avrupa Birliği sermayesinin daha fazla girişimciye aktığını, bunun da girişimleri hem adet, hem de değerleme olarak önemli ölçüde beslediğini görüyoruz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bu açığı kapatmak ve fon derinleşmesini sağlamak için TUBİTAK TEYDEB, KOSGEB ve Kalkınma Ajansları eliyle Hazine ve Maliye Bakanlığı ile birlikte çok önemli katkılar sağlıyor.


Bunların yanı sıra, Türkiye’de son yıllarda oyun sektörü başta olmak üzere bazı sektörler büyük gelişme gösterdi. Burada uygulama dükkanları ve çevirimiçi pazarlama ile son kullanıcıya ulaşma kabiliyetinin önemli bir avantaj yarattığını düşünüyorum. Alışılageldik girişimlerimiz B2B modelde iken, oyun dikeyinde B2C girişimler önemli başarılar yakalıyorlar. Ayrıca, Türkiye’de girişim çeşitliliği dünyanın pek çok ülkesinden daha ileride bir zenginlik gösteriyor.


Türkiye’nin orta ölçekli bir pazar olması pek çok girişimciyi bugüne kadar ihracatı ikinci planda düşünmeye itiyordu. Kurlardaki dalgalanma artık girişimcileri daha en baştan ihracat pazarlarına göre plan yapmak zorunda bırakıyor. Ayrıca COVID-19 ile uzaktan çalışmanın yaygınlaşması sayesinde, artık Türkiye’deki girişimler, dünya kalitesinde iş yapabilen yazılımcılara, gelişmiş ülkeler seviyesinde ücret ve çalışma koşulları vermek zorunda. Bunu sağlamak için de girişimler işlerini dünya piyasalarında yapmalı ve böylece bu maliyetleri karşılayacak bir seviyede gelir elde etmeli ve yatırım çekmeli. “Türkiye pazarını bir bitirelim de, ihracata sonra bakarız” anlayışı bir daha hatırlanmamak üzere unutulmak zorunda.


Sonuç olarak, son yıllarda Türkiye’de milyar dolar değerlemeli girişimlerin görülmeye başlaması, hatta ilk 10 milyar dolar üstü girişimimizin ortaya çıkıp dünya ölçeğinde büyümesi, yakın zamanda tohum aşamasında bir oyun girişimimizin aldığı erken aşama yatırım tutarıyla dünyada rekor sayılabilecek seviyelere ulaşması çok sevindirici gelişmeler. Bu eğilimlerin artarak sürmesi, bu firmaları üreten ekosistemin de emsal bir derinliğe gelmesi ile mümkün olabilir. 300-500 milyon dolar değerlemeli girişimlerimizin sayısı çok artmalı ki milyar dolar üstü değerlemeye sahip şirketlerin artışı sürdürülebilsin ve bu girişimler çevrelerinde tüm ülke ekonomisini değiştirebilecek, teknolojiye ve bilgiye dayalı, küreselleşmiş bir katma değer dönüşümü yaratabilsin. Bunun için elbette başarılı çıkış (exit) gerçekleştiren girişimcilerin ulaştığı kaynağın ekosisteme yine yatırım olarak dönmesi gerek.


• Ekosisteme dair en büyük hayaliniz nedir? Bu hayalinizin gerçekleşmesi için önümüzdeki dönemde neler yapmayı, ekosistemi özellikle hangi ayakta ne şekilde desteklemeyi düşünüyorsunuz?

Türkiye girişimcilik ekosistemi, 10 yıl öncesine göre çok iyi bir konumda. Bu gelişmenin sürdürülebilmesi için en önemli hayalim, İstanbul’un yanı sıra belirli dikeylerde özelleşmiş yerel ekosistemlerin gelişmesi. Ankara elbette kendine has bir büyüklüğe sahip. İzmir ekosistemi de bir süredir büyümeye başladı. Ben de İTÜ’deki öğretim üyesi görevimin yanı sıra İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde kurulan bir kuluçka merkezinin danışma kurulunda yer alarak bu gelişime katkı sağlamaya çalışıyorum. Özetle, teknoparklarla yerelde filizlenmeye başlayan Antalya, Bursa, Eskişehir, Gaziantep, Kayseri, Mersin, Muğla, Samsun gibi girişim ekosistemlerinin, bu yerlerin kendilerine özgü, güçlü alanlarında derinleşerek gelişmesi, Türkiye girişimcilik ekosisteminin gelişmesine çok önemli katkılar sağlayabilir. Böylece, İstanbul da, bu yerel ekosistemlerden beslenen ölçeği ve teknoloji odaklı işgücü ile hem bu şehirlerin, hem de dünyanın bu bölgesindeki diğer ülkelerin girişimcilik için hedeflediği global merkezlerden birisi haline gelebilir.


Ayrıca, Türkiye ekosistemi yatırıma ulaşma ve ölçeklenmede kendi seçkin hızlandırma programlarını yaratmalı. Çok başarılı kuluçka merkezlerimiz ve hızlandırma programlarımız var. Ancak ekosistemde girişimci için programa girmesi çok zor, çok seçici, ancak programa girince girişimciye çok büyük faydalar ve avantajlar sağlayan, Türkiye’nin Y-Combinator’u diyebileceğimiz üst seviye programların sayısının artması gerektiğini düşünüyorum. Ben de önümüzdeki dönemde, bazı dikey uzmanlıklar taşıyan arkadaşlarımla birlikte böyle özel bir programın hazırlığı içerisindeyim.


Son olarak, Türkiye’de teknoloji sıçramasında çok önemli roller görmüş ve görmeye de devam eden teknoloji geliştirme bölgelerinin, yani teknoparkların derin teknolojilere doğru uzmanlıklarını geliştirmeleri gerekiyor. Salt yazılım üretmek, belki teknoloji geliştirme bölgeleri kanunun çıktığı dönemde Ar-Ge olarak anılmaya yetiyordu. Ancak dünyada artık hem yazılım tek başına Ar-Ge sayılmaya yetmiyor, hem de yazılım işi neredeyse tamamen mekandan bağımsız hale geliyor. Bu nedenlerle, teknoparkların da üniversitelerle daha entegre, derin teknolojilere öncelik veren ve üniversitelerdeki araştırma altyapılarından beslenerek rekabetçi teknolojik ürünler üretebilen bir niteliğe doğru dönüşmesi gerekiyor.

Categories:

Tags:

No responses yet

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *